22 Kasım 2008 Cumartesi

Kar Kelebekleri’nin Sarıkamış Destanı

Kar Kelebekleri’nin Sarıkamış Destanı
Kategori: Kitap

Kar Kelebekleri yâda geldi

Nusret Özcan’ın naif ve incelikli üslubunu devam ettirdiği “Kar Kelebekleri Sarıkamış Destanı”, Moskof’la mücadele için dondurucu soğukta dağlara sürülen ve ölüme terk edilen Mehmetçiğin hüzünlü hikâyesini konu ediniyor.

Hilâl Arslan

Geçmişimizde, tarihimizde üstünü örttüğümüz, görmezden geldiğimiz öyle çok hadise var ki… Milletçe ciddi anlamda bir hafıza kaybı yaşadığımızı söylersek yanılmış olmayız. Belki bu yüzden hâlâ geleceğimizi kurmakta, sağlam temeller atmakta zorlanıyoruz.
Ayıplarımızla yaşamaktansa bir an önce sahip çıkmamız gereken hatıralarımızdan Sarıkamış faciası bu yıl birkaç koldan yapılan çalışmalarla gündeme taşındı. Edebiyatımızda belki de bir ilk olma özelliği taşıyan Nusret Özcan’ın kaleme aldığı Kar Kelebekleri adlı uzun hikâye, Birinci Cihan Harbi’nde iktidar hırsıyla gözünü kırpmadan binlerce vatan evladını Allahüekber Dağları’nda ölüme terk edenlere karşılık gecikmiş bir iade-i itibar düşüncesinin ürünü.
Daha önce 2004 yılında sanal edebiyat dergisi Dergibi’de yayınlanan Kar Kelebekleri, bu kez Pozitif Yayınları’ndan “Kar Kelebekleri Sarıkamış Destanı” adıyla raflarda yerini buldu.
Sarıkamış faciasından sağ olarak kurtulan hizmet-i husûsî erlerinden Emin Çavuş’un gözünden Birinci Cihan Harbi’nde cephe gerisinde yaşanan yokluklar ve zorlukları tüm gerçekliğiyle gözler önüne seren “Kar Kelebekleri”, Moskof’la mücadele için dondurucu soğukta dağlara sürülen ve ölüme terk edilen Mehmetçiğin hüzünlü hikâyesini konu ediniyor. Sarıkamış’tan sağ olarak döndüğü için ömür boyu ızdırap duyan anlatıcı Gazi Emin Efendi ve Uşaklı Yahya oğlu Hüseyin, Sürmeneli Necati, Çerkez Hamdi gibi kahramanlarıyla yüreğimizi delip geçen “Kar Kelebekleri” bugün birçoklarının anlamakta zorlanacağı bir ölüme gidişin altını çiziyor. Bu anlamda şehit olmak için yola çıkan ancak ummadıkları bir sonla karşılaşan yiğit askerlerin böyle bir durumda bile vuruşarak ölemedikleri için hayıflanmaları da hikâyenin incelikli yanlarından biri.

Kitaptan…

“Müthiş bir tipiyle başladı harekât... Geri dönüşü yoktu... Sert rüzgâr yakıyordu eratın yüzünü. Birbuçuk saat yürüdükten sonra zaten sıcağa hasret askerlerin ayakları sızlamaya başlamıştı bile... Tüfeklerini çapraz asıp ilerlemeleri emri verilmişti. Karla kaplı köyler, mezralar, bir nice arazi geçildi bir bir... Ordu yürüyüş kolunda adi adımla yürüyordu. Onlar yürüyor kar yağıyordu... Bir ara gözgözü görmez oldu iyice... Bazı birlikler yollarını kaybediyor, onları bulup çevirmek için yardıma koşuluyordu. Ağızları, burunları müthiş üşüyor, el parmakları sızım sızım sızlıyordu neferlerin, fakat onlar durmuyordu. Bazı askerler düştükleri yerden kalkamıyor, sıhhıye bölüklerine haber ulaştırılıyordu. Hayvanlar karda rahat ilerleyemiyor ve işler hiç iyi gitmiyordu. Rüzgâr uğultusunda emirler anlaşılamıyor, bağrışmalar ve tipi huzursuzluğu arttırıyordu. ….
Sarp yamaçlarda, dondurucu soğuk altında askerler düşmeye başlamıştı. Ayaklarındakı sızılar bir müddet sonra hissizliğe dönüyordu neferlerin. Çarıklarına dolan karların etkisiyle iyice ağırlaşan ayaklarını duymuyordu askerler. Parmaklarını hissedemiyor, yürüyüşün tesiriyle ısınan vücutları soğumaya başlayınca terler sırtında donuyor ve üşüme had safhaya çıkıyordu. Çeneleri birbirine vura vura ilerlemeye başlayan asker daha fazla dayanamıyor ve yere düşüveriyordu... İşte bu tam bir felâketti... Ne arkadaşlarının sözleri ne zabitlerin emirleri artık onu bir daha ayağa kaldıramıyor, arkadaşları kollarından tutarak kaldırsalar bile, ayak bilekleri tutmuyor ve morarmış dudakları ve kızıl gözleriyle yalvarır bir ifadeyle ağırlaşmış vücudunu taşıyamayarak, gözleri kapalı bir halde tekrar yıkılıyordu bembeyaz karların içine ve asûde bir uykuya dalıyordu.”

“Kar Kelebekleri”
Nusret Özcan, Pozitif Yayıncılık
Şubat 2006

Hiç yorum yok:

reklam izle kazan

SPONSOR REKLAMLAR